Zamana Direnen Öğretmen Sistemi

/ /

            Bugün sınıflarımızda görev yapan birçok öğretmen, ne yazık ki çağın gereklerine uygun bir eğitim sürecinden geçmeden mezun olmaktadır. Eğitim fakülteleri hâlâ 20. yüzyılın ihtiyaçlarına göre tasarlanmış müfredatlarla öğretmen yetiştirmektedir. Oysa dünya değişti, öğrenme ortamları dönüştü ve öğrenciler artık bambaşka bir çağın çocuklarıdır. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı; ancak bilgiyi nasıl kullanacağını bilen öğretmenlere duyulan ihtiyaç daha da arttı.

Yeni nesil öğretmenden artık bilgiyi aktarması değil; rehberlik etmesi, etkili iletişim kurması, merak uyandırması, farklı öğrenme stillerine uygun içerikler üretmesi, teknolojiyi etkin biçimde kullanabilmesi ve çocukların potansiyelini keşfedip yönlendirmesi beklenmektedir. Ne var ki eğitim fakültelerinde bu yetkinliklerin çoğu, ya hiç öğretilmemekte ya da yüzeysel biçimde geçilmektedir.

Öğretmen adayları üniversite yılları boyunca teorik bilgilerle donatılmakta, ancak sınıfın gerçek atmosferiyle yalnızca son sınıfta, birkaç haftalık kısa bir staj sürecinde karşılaşmaktadır. Bu stajlar da çoğu zaman gözlemle sınırlı kalmaktadır. Öğrenci merkezli öğretim modellerinden bahsedilse de uygulamada hâlâ öğretmen merkezli anlatımlar ağırlık kazanmaktadır. Drama, teknoloji kullanımı, pozitif sınıf yönetimi, özel eğitim yaklaşımları gibi sahada büyük ihtiyaç duyulan alanlara yeterince yer verilmemektedir.

Sokrates’in “at sineği” benzetmesini hatırlayacak olursak, öğretmen yetiştirme sistemi yıllardır aynı rutine sıkışmış durumdadır. Oysa tam da bu noktada, bu yapıyı rahatsız edici ama uyarıcı bir dokunuşla sarsmak gerekmektedir. Uyuşmuş yapıyı dürtmeden, alışkanlıkları sorgulamadan ve konfor alanından çıkmadan bu süreci dönüştürmek mümkün değildir.

Gerçek bir değişim için öğretmen yetiştirme anlayışımızı baştan sona yeniden düşünmeliyiz. Fakülteler, öğretmeni akademik değil; aynı zamanda pedagojik, insani ve etik yönleriyle de donatacak bir yapıya kavuşturulmalıdır. Öğretmenlik, bilgiyi bilen değil, bilgiyi öğrenciyle anlamlı şekilde buluşturabilen bir rehberlik süreci olarak görülmelidir.

Güçlü ve donanımlı öğretmenler yetiştiremezsek, eğitimde yapılacak hiçbir reform kalıcı olamaz. Çünkü eğitim sisteminin taşıyıcı kolonları öğretmenlerdir. Biz o kolonları zayıf temellerle ayakta tutmaya çalışırsak, her yeni değişim ya da her yeni bakanlık politikası, bu binanın biraz daha çökmesine yol açar. Bu nedenle öğretmen yetiştirme süreçlerini çağın gereksinimlerine uygun hale getirmek, bir eğitim meselesi değil; ülkenin geleceğine sahip çıkma meselesidir.